Ana içeriğe atla

KÜLTÜREL FARKLAR, ANNE BABA TUTUMU VE ÇOCUĞUN BENLİK GELİŞİMİ


"Çocuğun ilk öğretmeni anne babasıdır." Sözünü hepimiz duymuşuzdur. Aslında oldukça doğru olan bu sözü biraz daha kapsamlı bir bakış açısıyla yani kültürel bağlamda inceleyelim. 

Kültür, sosyal iletişim ve sosyal yaşam kavramları iç içe geçmiş durumdadır ve toplumun en küçük yapısı olan aileyi fazlasıyla etkiler. Bu bağlamda aile tutumları ise çocuğun benlik oluşumunda temel yapıtaşıdır. Çocuğun benliğinin oluşumu ve gelişimi, toplumsal kurallar ve sosyal ilişkilerin gelişmesi aile içerisinde şekillenmektedir. Birey aile içerisinde sosyal becerilerini edinir, kimlik kazanır ve ilişki kavramını ilk kez aile içerisinde kazanıp anlamlandırır. Ayrıca uzun bir süre bütün insan ilişkilerinin bu şekilde olduğuna inanır. Bir çocuğun hayatı anlamlandırması ilk defa ailede başlar. Örneğin ailesinden baskı gören bir çocuk bu durumun normalliğinden emindir ve doğrunun bu olduğuna inanır, ne zamanki sosyal hayatla tanışır o zaman mukayese etmeye doğruyu yanlışı, normali ve anormali anlamladırmaya başlar.

Ailenin sosyokültürel yapısı çocuk yetiştirmesinde en önemli etkendir ve çocuğun şimdiki davranışlarını etkilemesinin yanında gelecek davranışlarını da şekillendirebilir. Ayrıca aile içinde öğrendiği ilişkiler de toplumsal ilişkilerini oluşturacaktır. Yani, her aile çocuğa kendi kültürel değerlerini aşılar ve çocuk benliğini oluştururken bunlardan etkilenmesinin yanı sıra daha sonra da bunların etkisinden çıkamayabilir. Ebeveyn tutumların çocuk yetiştirmeye etkisi ve bu bağlamdaki kültürel farklar yıllardır sosyal psikologlar ve gelişim psikologları tarafından hep bir merak konusu olmuştur. İnsanlar kültürün içerisinde doğar büyür ve bunu devam ettirirler. Bu zincir böyle devam etse de birey kültürün sadece taşıyıcısı olmayıp bunu geliştirip değiştirebilir. Aile kavramı her kültür için farklıdır ancak aile ve kültür hiçbir zaman birbirinden ayrı kavramlar olmamıştır. Ayrıca sürekli bir değişimi de söz konusudur. Birbirlerinden oldukça farklı en uç iki kültürün dahi birleştiği tek nokta vardır; anne babaların her zaman çocuklarının en iyi olmalarını istemeleridir. Bu nedenle külterel bağlamda iyi kötü ayrımı yapmak güç olduğu gibi doğru da olmayacaktır.

Kağıtçıbaşı ailenin sosyoekonomik faktörünün çocuğa yüklenen değerle ilişkili olduğunu yani, ailelerin sosyoekonomik düzeyi arttıkça çocuktan beklentilerinin düşeceğini, sosyoekonomik düzeyi azaldıkçaysa beklentilerin artacağını söyler. Sevgi ve kontrol Türk toplumunda bağımsız veya birlikte görülebilmekteyken buna karşılık batı toplumlarında aşırı izin verici aileler sevgi dolu ve ilgili sayılabilmektedir. Bazı toplumlarda bireysellik ön plandayken bazılarındaysa kolektivizm ön planda olabilmektedir. Bütün bu farklar, çocuğun benliğinin oluşması ve nesiller boyunca geliştirerek, değişerek veya tekrar ederek aktarmasıyla kültürü oluşturur.

Bireyin benlik gelişimi doğduğu andan itibaren şekillenmeye başlar. Kişiliğin temeli bilişsel, biyolojik gelişim ve değişimin yanında kültürel değerler, toplumsal çevre, aile yapısı gibi kavramlarla atılır. Toplumun kültürel değerleri çocukları yetiştirme boyutunda anne  babalık tutumunu etkilemektedir. Her toplum kendine ait nesillerce süregelen değer yargılarına sahiptir. Bu çeşitlilik toplum, aile ve ebeveynlik tutumlarını da doğrudan etkilemektedir. Aile kavramı kültürden kültüre farklılık gösterebileceği gibi kültür içinde de sürekli bir değişimi söz konusudur. Hatta öyle ki tanımı dahi değişikliğe uğrayabilir. Çocukların özgüvenli ve benlik saygısına sahip bireyler olarak yetişmelerinde ana baba tutumlarının özellikle de ebeveyn sevgisinin aile tarafından çocuğa verilmiş olması çok önemlidir. Ebeveyn sıcaklığı ve ilgisinin önemi tüm toplumlarda kabul görürken, buna bakış açısının bireyci ve toplulukçu kültürlerde farklılaştığını yapılan araştırmalarla net bir şekilde görmekteyiz. Bunun yanında çocukların algı ve çıkarımlarının değişmesi de kaçınılmaz olacaktır. Bu bütün etkenlerin sonucundaysa çocuğun benlik gelişimi buna uygun olarak şekillenecek ve yine buna uygun olarak değer yargıları oluşacaktır.

Ebeveynlik kavramı çocuğun yalnızca yaşaması için gerekli temel ihtiyaçları karşılayan bir kurumdan çok daha fazlasıdır. Çocuk ileriki yaşamında bazı kararlar vermesi gerektiğinde fark etmese de ailede gördüğü kültürel değerlerin etkisinde kalacaktır.

Aile çocuğun ilk kabul gördüğü kurumdur. Burada atılan temeller bireyin ilişkilerini ve benliğini şekillendirecektir. Ayrıca çocuğun kendinde gördüğü anne baba tutumunu da ileride kendi çocuklarına uygulayabildiği görülmüştür yani, burada oluşan tutumlar nesiller boyu devam edebilir. Aslında kültür dediğimiz kavram da tam olarak bu şekilde kalıcılığını sürdürmektedir. 

Kağıtçıbaşı, Rohner ve Pettengil, Rodi Grusec gibi araştırmacıların yaptığı çalışmalar sonucu bazı bulgulara ulaşılmıştır bunlar; bireyci toplumlarda yaşayan çocukların (Örneğin; ABD) ebeveynlerinin katı tutumlarını reddedilme olarak yorumlarken, toplulukçu kültürde yetişen çocukların bu tutumları ebeveyn sevgisi şefkati ve kabullenmesi olarak yorumlama eğiliminde oldukları görülmüştür. Güney İspanya’da yapılan başka bir çalışmada, geleneksel görüşe sahip ebeveynler, çocukların sahip olduğu davranışların doğuştan geldiğini düşünürler. Buna etkileri olmayacağını, olsa dahi etkinin çok az olacağı inancına sahiptirler. Bunun tam tersiyse modern görüşlü ailelerde görülür. Çevresel faktörlerin çocuğun gelişiminde fazlasıyla etkili olduğunu savunurlar. Kültürler arası olduğu gibi kültür içerisinde de ayrımlar söz konusu olabilmektedir. Örnek olarak cinsiyet ayrımını söylemek mümkündür. Benlik gelişimi için önemli sayılabilecek bir etkendir.

Kağıtçıbaşı, Türk ailelerle yaptığı çalışmalar sonucu ana baba tutumlarının disiplini ile sıcaklık ve sevginin birini tamamladığını görmüştür. Türk ve Asya kültürlerinde disiplin davranışı koruma olarak algılanmakta ve olumsuz nitelendirilmemektedir, Batı kültürlerinde aşırı koruma ve disiplinli ana baba tutumları olumsuz algılanmakta ve çocuk üzerinde olumsuz tutumlara yol açmaktadır. Asya kültüründe aileyi kavramı bireysellikten önde görülmekte ailedeki birlik, beraberlik ve uyum temel değer olarak yer almaktadır. Ayrıca ebeveyn çocuk ilişkisi bu değerlerde ilk sırada yer alır. Bu kontrolse ailenin çocuğa ilgisini yansıtmaktadır. 

Türk kültüründe 1991’de yapılmış başka bir çalışmaya göre annelerin hem kız hem erkek çocuklarla yakın ilişkisi varken, babaların kız çocuklarıyla daha yakın olduğu saptanmış. ABD ve Türk kültürü arasındaki kontrol ayrımına bakıldığında ABD’li bireyler psikolojik ve katı kontrol ayrımını ayrı değerlendirmiş, Türk bireyler ise kontrol tarzını değil, kontrolün olup olmamasını değerlendirmiştir. Buradaysa “Kontrol” kelimesine yüklenen anlamın kültürel farkını net bir şekilde görmekteyiz. 

Çocuğun benliğinin şekillenmesinin kültürden bağımsız olmadığını, hatta anlamlı bir düzeyde iç içe geçmiş olduğunu açıkça görmekteyiz. Burada ayrılan nokta kültüre yüklenilen anlamdır. Ve aslında her toplumdaki çocuk için aslolan sevgi ile büyümüş olmasıdır.





KAYNAKÇA

Aksoy, A. B. (2005). Farklı kültürlerde ebeveynlik. Gazi Üniversitesi Kastamonu Eğitim Dergisi, 13(2), 333-338. 

Aslan, K. (2002). Değişen Toplumda Aile ve Çocuk Eğitimde Sorunlar. Ege Eğitim Dergisi, (1), 2: 25-33

Dinn, A. A. ve Sunar, D. (2017). Çocuk Yetiştirme Tutumları ve Bağıntılarının Kültür içi ve Kültürlerarası Karşılaştırılması. Türk Psikoloji Dergisi, 32(79), 95–110.

Günalp, A. (2007). Farklı Anne Baba Tutumlarının Okul Öncesi Eğitim Çağındaki Çocukların Özgüven Duygusunun Gelişimine Etkisi. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Konya: Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Okul Öncesi Öğretmenliği Bilim Dalı. 

Kaya, K. ve Tuna, M. (2010). Popüler Kültürün İlköğretim Çağındaki Çocukların Aile İçi İlişkileri Üzerindeki Etkisi. Süleyman Demirel Üniversitesi, Fen ve Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, 21: 237-256.

Özyürek, A., Çetin, A., Yıldırım, R., Evirgen, N. ve Ergün, Ş. (2016). Farklı Kültürlerde Aile Çocuk Etkileşimlerinin Öğretmen Bakış Açısına Göre İncelenmesi. Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 43(9), 1477-1484.

Sümer, N., Gündoğdu Aktürk, E. ve Helvacı, E. (2010). Anne-Baba Tutum ve Davranışlarının Psikolojik Etkileri: Türkiye’de Yapılan Çalışmalara Toplu Bakış. Türk Psikoloji Yazıları, Türk Psikoloji Dergisi, 13 (25), 42-59

Şanlı, D. ve Öztürk, C. (2015). Anne Babaların Çocuk Yetiştirme Tutumları ve Tutumlar Üzerine Kültürün Etkisi. Dokuz Eylül Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Elektronik Dergisi, 8(4), 240-246. 

Tezel Şahin, F. ve Cevher, F. N. (2007, 10-15 Eylül). Türk Toplumunda Aile-Çocuk İlişkilerine Genel Bir Bakış. 38. Uluslararası Asya ve Kuzey Afrika Çalışmaları Kongresi’nde sunulan çalışma. Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Kurumu, Ankara. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

RÜYALAR BİZE NE ANLATIYOR?

"Günün birinde hekimlerin dikkatlerini düşlerin “psikolojisi”nin yanı sıra “psikopatolojisi”ne de yöneltmek zorunda kalacakları konusunda hiç kuşku yoktur." S. Freud Eski dönemde rüyalar büyücülük ve kehanetle ilişkilendirilir, geleceğe dair bilgiler verdiği verdiği düşünülürdü. Ancak günümüzde anlıyoruz ki rüyalarımız bize geceğe dair değil geçmişe dair bir şeyler anlatmaya çalışıyor ve psikolojik olarak anlamlandırılabilen inceleme alanları oluşturuyor. Uyku en basit haliyle kişinin geçici biliçsizlik hali olarak ifade edilebilir. Uyku halindeyken zihin kendini dış dünyaya kapatılır. Zihin uyumaz ancak uyku koşulları uyanıklık koşullarından daha farklıdır bu koşullar sonucu rüyalar oluşur. Günümüzde en kabul gören görüş bilinçdışımızda bastırılan düşüncelerin rüya yoluya ortaya çıktığıdır. Ancak her görüğümüz rüya bir anlam ifade etmeyebilir. Mesela korku filmi izleyip çok etkilendiyseniz bunu rüyanızda görebilirsiniz, burada anlamlar aramak yersiz olacaktır.  Peki rüyalar ...

OBSESİF KOMPULSİF BOZUKLUK (OKB)

"Ütünün fişini çekmiş miydim?", "Kapıyı kitledim mi?", "Ocağın altını açık mı bıraktım?" Bu tarz endişeleri yaşamayan yoktur. Obsesif kompulsif bozukluk'da bu endişeler şiddetli olarak yaşanır, OKB'nin bireyde hastalık olarak değerlendirilebilmesi için bu düşüncelerin kişin hayatını ele geçirmesi ve işlevselliğini etkilemesi gerekir. Örneğin OKB tanısı almış bir kişi dışarı çıkacağı zaman kapıyı kitlediğinden emin olamaz ve defalarca kapıyı kontrol etmek için geri döner, bu tekrar o kadar uzar ki gideceği bulaşamaya geç kalır ya da hiç gidemez. Obsesyon istenmeyen, rahatsız edici, gerçeklikten uzak düşünce ve görüntülerin kişinin zihninde tekrar etmesi ve bu düşünce veya imgelerin zihninden atamaması olarak tanımlanabilir. Bu düşüncelerden dolayı kişi suçluluk veya rahatsızlık hisseder, yoğun bir kaygı yaşar. Kompulsiyon ise bu rahatsız edici düşüncelerden kurtulmak için yapılan birtakım ritüeller yani tekrarlayıcı davranışlardır. Örneğin elinin pi...

KEDİLERİN İNSAN PSİKOLOJİSİ VE BEDEN SAĞLIĞINA ETKİSİ

Kedi şüphesiz ülkemizde en sevilen hayvanlardandır. Öyle ki yurtdışında İstanbul kedileriyle ünlüdür. Son yapılan araştırmalar sonucundaysa kedilerin anavatnının Anadolu olduğu keşfedildi. Gerek yaptıkları şirinliklerle gerek ilginç davranışlarıyla olsun insanlara kendini sevdirmeyi hatta yaşadıkları evin bir ferdi olmayı kolayca başarırlar. Bu zamana kadar kedi almayı düşünmediyseniz ya da şüpheleriniz varsa burada saydıklarımız karar vermenize destek olacaktır.  Peki kedilerin insan psikolojisi ve beden sağlığı üzerinde nasıl etkileri bulunur? Gelin biraz bunu konuşalım. Kediler bulundukları ortamdaki gerginliği alarak sıcak bir atmosfere çevirirler. sevildiğini anlayarak bu sevgiye karşılık verirler ve sahipleriyle duygusal bir bağ oluştururlar. " Benim annem/babam kedi sevmiyordu şimdi hepmizden çok seviyor" cümlesi hiç birimizin yabancı olmadığı bir cümle olsa gerek. Kedi sevmeyen insanlar kedilerle kısa bir süre vakit geçirdikten sonra onlarla duygusal bağ kurarlar. Hi...