Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Temmuz, 2024 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

OBSESİF KOMPULSİF BOZUKLUK (OKB)

"Ütünün fişini çekmiş miydim?", "Kapıyı kitledim mi?", "Ocağın altını açık mı bıraktım?" Bu tarz endişeleri yaşamayan yoktur. Obsesif kompulsif bozukluk'da bu endişeler şiddetli olarak yaşanır, OKB'nin bireyde hastalık olarak değerlendirilebilmesi için bu düşüncelerin kişin hayatını ele geçirmesi ve işlevselliğini etkilemesi gerekir. Örneğin OKB tanısı almış bir kişi dışarı çıkacağı zaman kapıyı kitlediğinden emin olamaz ve defalarca kapıyı kontrol etmek için geri döner, bu tekrar o kadar uzar ki gideceği bulaşamaya geç kalır ya da hiç gidemez. Obsesyon istenmeyen, rahatsız edici, gerçeklikten uzak düşünce ve görüntülerin kişinin zihninde tekrar etmesi ve bu düşünce veya imgelerin zihninden atamaması olarak tanımlanabilir. Bu düşüncelerden dolayı kişi suçluluk veya rahatsızlık hisseder, yoğun bir kaygı yaşar. Kompulsiyon ise bu rahatsız edici düşüncelerden kurtulmak için yapılan birtakım ritüeller yani tekrarlayıcı davranışlardır. Örneğin elinin pi...

YEME BOZUKLUKLARI: ANOREKSİYA VE BULİMİA NERVOZA

Günümüzde estetik anlayış zayıfın güzel ve çekici olduğu yönünde bir kalıp yargıdan ibarettir. Halbuki estetik kavramı oldukça özneldir, çağa veya topluma göre değişiklik gösterir. Toplumun dayattığı "ideal" beden algısına ulaşma isteği yeme bozukluklarına neden olabilir. Yeme bozukluklarında takıntılı şekilde egresiz yapma ve kısıtlı yeme görüldüğü gibi aşırı yiyerek kendini sakinleştirme ve ardından da suçluluk duyma görülür. Hastanın ebevenleri ile olan ilişki tarzı yeme bozukluklarında oldukça önemli bir faktördür. Bireylerin ailelerinin empati yetileri düşük, destekleyicilik kavramından uzak ve mükemmeliyetçi bir tutum içinde oldukları görülmektedir. Ayrıca yeme bozukluğuna sahip kişilerin ailelerinde aile içi çatışma, depresyon, anksiyete, alkolizm gibi problemlere daha sık rastlanmaktadır. Ailelerinde kendilerini yalnız ve reddedilmiş hisseden çocuklar, aileleri tarafından kabul görmediklerini düşünerek, bedenleri üzerinden kendilerini kanıtlama ve bu şekilde onay alma...

PSİKOLOJİ VE BESLENME İLİŞKİSİ

"Ne yersen o'sun" demiş Hipokrat. Durum bu kadar iddialı mı bilemem ancak yediklerimizin fiziksel sağlığımıza olduğu gibi psikolojimize de etkileri var. Hatta vitamin eksikliği, bazı psikolojik rahatsızlıkların tetikleyicisi dahi olabiliyor. Sağlıklı ve dengeli beslenen kişilerin daha dinç ve huzurlu olduğunu fark etmişsinizdir. Dengeli beslenme psikolojimiz açısından belirgin düzeyde olumlu etki yaratır, kaygı ve depresyon riskini azaltır. Anksiyete, alzheimer, şizofreni, dikkat eksikliği, konsantrasyon bozukluğu, uyku problemleri gibi rahatsızlıkların beslenme alışkanlığımızla anlamlı düzede ilişkisi vardır. Ayrıca probiyotik kullanmının anksiyete ve stresi azalttığı görülmüştür. Depresyon ve çeşitli psikolojik rahatsızlığa sahip bireylerde D vitamini düzeylerinin düşük olduğu, yoğun D vitamini eksikliği olan kişilerde ise depresyonun görülme riskinin, olmayanlara oranla iki kat daha fazla olduğu gözlemlenmiş. Ayrıca bebeğin anne karnındaki ve çocukluk dönemindeki D vi...

DUYGULARI KABULLENMEK: KABUL VE KARARLILIK TERAPİSİ

Üzüntünüzü sevin!  Aslında olumusuz duyguların sandığımız kadar korkunç olmadığını, tüm amacının sizi korumak olduğunu biliyor muydunuz?  Bildiğimizin Aksine Stres  başlıklı yazımızda stresin faydasını detaylı bir şekilde konuşmuştuk. Bütün duygularımızın bize olan faydasını detaylandırabiliriz fakat bu yazıda duyguları kabullenmek, onlarla barışmak üzerine konuşacağız. Küçüklüğümüzden bu yana üzüntünün, korkunun, kaygının ve tüm olumsuz sayılan duyguların kötü olduğunu, bir an önce bertaraf etmemiz gerektiğini öğrendik. Örneğin bir anne çocuğunu mutsuz görmeye tahammül edemez, bu durum çok normaldir ancak anne istemeden de olsa çocuğunu olumsuz duygulara tahammül edemeyen birine dönüştürür. Ailemizden gördüğümüz yaklaşımlar benliğimizi oluşturur annesinin kendi mutsuzluğuna tahammül edemediğini gören bir çocuk bunu kendi duygularına da uyarlayacak, "Benim bunu hissetmem yanlış!" diye düşünecek, tıpkı öğrendiği gibi bu duyguyu yok etmeye çalışacak ve yok edemezse suçluluk...

ANKSİYETE VE ANKSİYETE İLE BAŞ ETME

Anksiyete, bir diğer adıyla kaygı hayatımızın bir parçası olmuş durumda. Hızla değişen ve gelişen dünyaya zaman zaman ayak uydurmakta ve bazen de kabullenmekte güçlük çekiyoruz. Gelecek planları, stres, kariyer hedefleri ve daha birçoğu endişemizi yoğun yaşamamıza sebep oluyor. Doğamız gereği kendimizi güvende hisstemek isteriz ancak hissedemezsek beynimiz bu durumlara birtakım doğal tepkiler verir. Her insan biriciktir, herkesin yaşam deneyimleri farklıdır, tam da bu sebeple verdiğimiz tepkiler bir başkasından çok farklı olabilir. Korku dediğimiz duygu bize atalarımızdan mirastır ve yaşamımız için hayati değer taşır, tehlikeyi haber verir, somuttur, nesneldir ve sebebi bellidir, akut (aniden gelişen ve kaybolan) bir durumdur, 'o anda' yaşanılır ve tehdit geçtiğinde kaybolur.  Anksiyetenin normalliğini anlayabilmemiz için yaşanılan durumla verilen tepkinin orantılı olup olmadığına bakarız. Ankisyetede verilen tepki özneldir, yaşanılan olayla orantılı değildir hatta bazı duruml...

KEDİLERİN İNSAN PSİKOLOJİSİ VE BEDEN SAĞLIĞINA ETKİSİ

Kedi şüphesiz ülkemizde en sevilen hayvanlardandır. Öyle ki yurtdışında İstanbul kedileriyle ünlüdür. Son yapılan araştırmalar sonucundaysa kedilerin anavatnının Anadolu olduğu keşfedildi. Gerek yaptıkları şirinliklerle gerek ilginç davranışlarıyla olsun insanlara kendini sevdirmeyi hatta yaşadıkları evin bir ferdi olmayı kolayca başarırlar. Bu zamana kadar kedi almayı düşünmediyseniz ya da şüpheleriniz varsa burada saydıklarımız karar vermenize destek olacaktır.  Peki kedilerin insan psikolojisi ve beden sağlığı üzerinde nasıl etkileri bulunur? Gelin biraz bunu konuşalım. Kediler bulundukları ortamdaki gerginliği alarak sıcak bir atmosfere çevirirler. sevildiğini anlayarak bu sevgiye karşılık verirler ve sahipleriyle duygusal bir bağ oluştururlar. " Benim annem/babam kedi sevmiyordu şimdi hepmizden çok seviyor" cümlesi hiç birimizin yabancı olmadığı bir cümle olsa gerek. Kedi sevmeyen insanlar kedilerle kısa bir süre vakit geçirdikten sonra onlarla duygusal bağ kurarlar. Hi...

RENKLERİN DİLİ

Renklerin sandığınızdan daha fazla anlam ifade ettiğini biliyor muydunuz? Renker önemli bir iletişim aracıdır ve hayatın her noktasındadır. Renk tercihlerimiz, sevdiğimiz renkler, sevmediğimiz renkler tüm bunlar bizimle ilgili bazı ipuçları veriyor, bize anlatmak istedikleri şeyler var. Renkler ruh halimizi etkiler ve zaman zaman bizi harekete geçirmek için de kullanılır. Reklamlarda, restoranlarda, logolarda, mağazalarda  gördüğümüz renkler özenle seçilir ve bir iletişim aracı olarak kullanılır. Renklere yüklediğimiz anlamlar vardır. Renkler psikolojimizi etkiler, beynimizde bazı siyalleri harekete geçirir ve bizimle kendi dillerinde konuşur.  Renkler bizimle konuşuyor! Evet yanlış duymadınız. Renklere yüklenen anlamlar kültürden kültüre farklılık gösterebilmektedir ancak biz burada genel m â nada renkleri ve içerdikleri anlamları konuşacağız. Renkler bize ne demeye çalışıyor gelin birlikte inceleyelim. MAVİ Oldukça dikkat çekici bir renk olan mavi anlamlandırma açısından kül...

KÜLTÜREL FARKLAR, ANNE BABA TUTUMU VE ÇOCUĞUN BENLİK GELİŞİMİ

"Çocuğun ilk öğretmeni anne babasıdır." Sözünü hepimiz duymuşuzdur. Aslında oldukça doğru olan bu sözü biraz daha kapsamlı bir bakış açısıyla yani kültürel bağlamda inceleyelim.  Kültür, sosyal iletişim ve sosyal yaşam kavramları iç içe geçmiş durumdadır ve toplumun en küçük yapısı olan aileyi fazlasıyla etkiler. Bu bağlamda aile tutumları ise çocuğun benlik oluşumunda temel yapıtaşıdır. Çocuğun benliğinin oluşumu ve gelişimi, toplumsal kurallar ve sosyal ilişkilerin gelişmesi aile içerisinde şekillenmektedir. Birey aile içerisinde sosyal becerilerini edinir, kimlik kazanır ve ilişki kavramını ilk kez aile içerisinde kazanıp anlamlandırır. Ayrıca uzun bir süre bütün insan ilişkilerinin bu şekilde olduğuna inanır. Bir çocuğun hayatı anlamlandırması ilk defa ailede başlar. Örneğin ailesinden baskı gören bir çocuk bu durumun normalliğinden emindir ve doğrunun bu olduğuna inanır, ne zamanki sosyal hayatla tanışır o zaman mukayese etmeye doğruyu yanlışı, normali ve anormali anlam...

DEĞİŞEN DÜNYA: COVİD-19 VE İŞ YAŞAMI

Bütün dünyayı saran Covid-19 salgını diğer bütün ülkelerde görüldüğü gibi ülkemizi de toplumsal, psikolojik, ekonomik ve kültürel açılardan etkilemiştir. 10 Mart 2021 itibariyle 2,61 milyon bireyin ölümüne sebep olan virüsün, zamanla iş yaşamını etkilemesi de kaçınılmaz olmuştur. Bu bağlamda çalışan psikolojisi de farklı yönlerden etkilenmiştir. Çeşitli istihdam sorunları baş göstermiş, hatta özellikle büyük boyutta ekonomik sıkıntılardan etkilenen kurumlar, mevcut çalışanlarının dahi çıkışını vermiştir. Covid-19'un etkilerini uzun vadede daha net görmekteyiz.  İş yaşamında salgınla birlikte yaşanan birtakım büyük değişimler söz konusudur. Bunların en başında kurumların pandemi döneminde zorunlu olarak evden çalışmaya geçmesi gelmektedir. Pandemi döneminden bu yana bazı şiketler bu modeli devamlı hale getirmiştir. Gelişen ve sürekli değişien dünyamızda, teknolojiye uyum sağlayan kurumların varlıklarını sürdürebildikleri, uyum sağlayamayanların ise uzun süre ayakta kalamadığını bili...

KENDİNİ GERÇEKLEŞTİREN KEHANET: PYGMALİON ETKİSİ

  “Korktuğum başıma geldi!”, “Ben bugünün kötü geçeceğini hissetmiştim zaten!”, “Kötüyü çekiyorum işte!” gibi cümleler kuruyor ya da düşüyorsanız bu yazı tam da sizin için.  Bir kâhin veya büyücü olduğunuzu düşünüyor olabilirsiniz, üzgünüm ki değilsiniz ve hayır maalesef ki geleceği de göremiyorsunuz. Altıncı his mi? O da değil. Sandığınız kadar karmaşık veya mistik şeyler de olmuyor. Buna sebep olan, sizden başkası değil. Kendini gerçekleştiren kehanet olarak bilinen pygmalion etkisi, ilk kez 1984 yılında toplum bilimci Robert Merton tarafından tanımlanmıştır. Peki nedir bu kendini gerçekleştiren kehanet? Beklenti ve inançlar, davranışları belirleyen en temel kavramlardır.İnsan beyni bir süre sonra kaçınılmaz olarak inancaları doğrultusunda davranmaya başlar. Kişi aklında olan kehanetleri bilinçsiz bir şekilde “başına” getirir. Örneğin iş görüşmesinin çok kötü geçeceğine inanan ya da günün kötü geçeceğini “hisseden” biri sadece olumsuzluklara ve hatalara odaklanma eğiliminded...

BİLDİĞİMİZİN AKSİNE STRES

Stres. Eminim ki bazılarımızı bu kelimeyi okumak bile germiştir. Peki stresin aslında o kadar da korkunç oalmadığını, hatta bazen bize faydalı bile olabileceğini söylesem? İnanması fazlasıyla güç değil mi? Fakat söylediklerim doğru!  Sempatik Sinir Sistemini adını verdiğimiz (aslında pek de sempatik gibi görünmeyen) sistemin bir tepkisi olan “savaş ya da kaç”, stres, tehdit gibi durumlarda ortaya çıkan ve vücudumuzun bizi korumak adına verdiği uyarıdır. Karşılaştığımız zorluklarla en etkin şekilde mücadele edebilmemize olanak sağlamak için ismi gibi, savaşmamızı ya da o durumdan kaçmamızı ister. Bu durumlara en uygun olan şartlara da hazırlamak için de birtakım tepkilerle bizi uyarır. Örneğin çok streslendiğimizde göz bebeklerimiz büyür, kan basıncımız solunum hızımız ve terlememiz artar, ağzımız kurur, kan şekerimiz artar, bağırsaklarımız hızla çalışmaya başlar, idrar kesemizde baskı oluşur… çok da yabancı olmadığımız tepkilere evrimsel açıdan baktığımızda çok normaldir. Bu tepkil...